İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi
Çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşlarım Rengin ve Raziye ile birlikte çıktığımız, emek verdiğimiz bu yolda hayallerimizi gerçekleştirmiş olmanın huzurunu deneyimliyorum. Projemiz vesilesi ile geçirdiğimiz iki senelik süreci üç boyutlu olarak ele almanın faydalı olacağını düşünüyorum. İlk etapta projemizi kurgulamaya başladığımız ve hayata geçirebilmek adına profesyonel kişilerle görüşmeler yaptığımız döneme tekabül ediyor. Daha sonra iki aşamalı olarak kurguladığımız projemizin ilk aşamasını oluşturan Baltaş Grup’tan aldığımız eğitimler ve son olarak edindiğimiz bilgileri deneyimleme fırsatı bulduğumuz, çocuklarımızla yaptığımız görüşmelerimiz. Tüm bu deneyimlerin ışığında geçirdiğimiz iki seneye baktıkça gururlanıyorum. Çünkü Türkiye’nin on bir farklı şehrinden on iki çocuğun ve ailesinin yaşamına anlamlı bir katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum.
Kayra ile ilk görüşmemizi yaptığımızda on iki yaşına girmişti. Şimdi ise 26 Temmuz’da on dördüncü yaşını birlikte kutladık. Kayra ile birlikte geçirdiğimiz bu iki senelik süreçte ilk kazandığı alışkanlığı düzenli olarak sokağa mama ve su kabı koymaktı. Birlikte deneyimlediğimiz bu faaliyeti benim daha sonrasında herhangi bir yönlendirmem olmadan düzenli olarak sürdürmeye devam etti. Canlıların yaşam haklarına dair olan hassasiyeti arttı, sokakta yaşayan canlılara arkadaşları tarafından şiddet uygulandığı zaman buna engel oldu. Bunun yanı sıra Kayra kendisini ‘kaya balığı’ na benzeten bir çocuk olarak çok zeki, gözlem yeteneği çok güçlü fakat oldukça içine kapanık, iletişim kurmaktan ve diyaloğa girmekten kaçınan, bundan hoşlanmayan bir çocuktu. Kendisi için inşa ettiği güvenli alandan çıkmayı tercih etmeyen, duygularını bastıran, özellikle pandemi süreci ile beraber öfkesini kontrol etmekte güçlük çeken bir iletişim dilini tercih eder olmuştu. Kayra ile yaptığımız bir görüşmede annesine karşı sergilediği öfke patlamasına şahit olduktan sonra Kayra ile bu konuyu özel olarak konuşma ihtiyacı duydum. Özellikle aldığımız eğitimler ışığında; empati kurabilmek, suçlayıcı ve yargılayıcı dilden uzak durmak gibi yöntemleri kullanarak benimle öfkesini paylaşmasını, öfkesini tanımlamasını istedim. Eğer öfkesinin bir rengi, şekli olsaydı ne olurdu diye sorduğumda ateşten alev alev yanan bir top gibi olurdu diye cevap verdi. Hangi zamanlarda öfkesini bu denli güçlü hissettiğini sorduğumda ise annesi ile anlaşmazlık yaşadıkları, annesinin hastalığının tetiklendiği zamanları örnek olarak gösterdi. Kayra ile öfkelendiği zamanlarda ve alternatif olarak öfkesine yenilmeden önce neler yapabileceği hakkında konuştuk. Derin derin nefes alabileceğini, sakinleşmek için kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra eğer kontrolü tekrar kendinde hissediyorsa yapmaktan en çok hoşlandığı şey olan bisiklete binebileceğini, onu dinleyen bir arkadaşı ile konuşabileceğini ve zamanla kendisine en iyi gelen yöntemi keşfedeceği hakkında sohbet ettik.
Kayra ile geçirdiğim iki yıllık süreçte gözlemlediğim, anne-çocuk ilişkisindeki hiyerarşi ve baskının orantısızlığıydı. Meral Hanım(anne), çocuğunu tek başına büyütmek zorunda kalan ve gizlilik kararı altında yaşamını idame ettirmeye çalışan bir kadın. Güçlüklerle dolu yaşamının, çocuğunun yaşamında bir dezavantaj yaratmasını istemediği için Kayra’nın önce iyi bir insan sonra başarılı, üniversite eğitimini tamamlamış, meslek sahibi bir çocuk olmasını istiyor. Fakat Meral Hanımla da konuştuğum gibi bir çocuğun yaşam yolculuğunda önüne çıkan tüm taşları, engelleri ebeveyn olarak kaldırsanız bile en nihayetinde birey olan çocuk kendi tercihini yapacaktır. Çocuğun üzerinde baskı kurarak belki şu an ki yaşı ile idrak edemediği gerçekleri ebeveyn olarak ona gösterme çabası gayet anlaşılabilir olmakla beraber bu baskı unsuru sınırı aşıp Kayra üzerinde stres yarattığı için, beklentilerin altında ezilip, geleceğin belirsizliğinde dalgalandığı ve ergenliğin şiddetli zamanlarından geçtiği için ailedeki tek ebeveyne karşı tavır almaktan, set çekmekten geri durmuyor. Tüm bu deneyimler ışığında iki senelik süreçte Kayra’nın ergenlik dönemini parça parça artan gerilim yüklü bir hatta benzetiyorum. Fakat bu gerilimin yanında ışıl ışıl parlayan bir zeka, kadınlara, hayvanlara, bitkilere karşı şefkatli ve yardımsever bir çocuk var karşımda. Bana yöneltiği zekice sorularına zaman zaman cevap yetiştirmekte dahi zorlandığım ama her anından inanılmaz keyif aldığım, doğru zamanda doğru yerde olduğuma inandığım, kalbimle ve vicdanımla yürüdüğüm bu yoldan umutlarla döndüğüm ve iyi ki bir parçası oldum dediğim bir proje ve hatta yaşam deneyimi benim için. Çünkü Kayra yedinci sınıfın ilk dönemi okulda geçirdiği bir kaza sebebiyle okula devam edemedi. İkinci dönem ise pandemi sebebiyle okullar kapandı. Evlerinde bulunan televizyon da EBA TV’ye uyumlu olmadığı için zeki ve parlak bir öğrenci olmasına rağmen okul hayatı sekteye uğrayacakken eski bir fizik öğretmenimle iletişime geçip Kayra’ya piyasa koşullarına göre oldukça uyguna gidebileceği bir dershane ayarladık. Bu vesile ile bursluluk sınavına hazırlanabildi ve sınava girebilecek güveni ve cesareti kendinde buldu. Son görüşmemizde Kayra, kendini huzurlu hissettiği tek yerin dershane olduğunu, öğretmenlerinin çok ilgili, güleryüzlü ve eğlenceli olduklarını söyledi. Buna ek olarak annesi de dershane ücretinin bir kısmını desrhaneyi temizleyerek karşılıyor. Böylece Meral Hanım da toplumun üretim ilişkilerine dahil olarak ekonomik özgürlüğünü bir noktada sağlamış, yaşam döngüsünde bir yer edinmiş ve sosyalleşmiş oluyor.
Projemiz devam ettiği sürece birbirinden değerli ve unutulmaz anlar yaşadım. Kendi nezdimde yaşamı algılama ve hayatı deneyimleme biçimime, sabrıma, zamanı yönetme şeklime, 12-14 yaş aralığında bir çocuk ile sağlıklı iletişim kurma becerisi geliştirmeme vesile olduğu için değerli projemizde yer almanın haklı gururunu yaşıyorum.
Son olarak Kayra’nın bana karşı olan duygularını ifade ettiği şekilde : ‘ Seni görmek bisiklete binmek gibi Gülsen abla!’ dediği yerde
Ben de: ‘ Bu projede yer almak bisiklete binmek gibiydi ve ben pedalları çevirmeye devam edeceğim.’ diyorum.