Günümüzde sosyal, ekonomik ve politik şiddetin neden olduğu gerginlik neredeyse soluduğumuz havaya yayılmış- duyumsanabilir hale gelmiş durumda. İnsan Çağı’nda insan her zamankinden daha kırılgan. Salgın hastalıklar, savaşlar ve krizler ile mücadele eden insanın “doğayla birlikte” değil doğaya karşı olan duruşunun bedeli ağır… Neoliberal düzen umulduğu gibi; özgürlüğe değer veren, devlet fonksiyonlarının minimumda olduğu ve serbestliğe dayanan bir sistemin ötesinde iktidar politikaları ve gücün kötüye kullanılmasının beraberinde bireye ait olan beden, kimlik ve aidiyet kavramlarını baskıcı biçimde dönüştürmeye çalışıyor.
Rekabetin artması ve dayanışmanın azalması nedeniyle insanların birbirinden giderek uzaklaştığı “bireysel” sistemde; empati yoksunu bireyler toplumsal ilişkileri eleştirel bir gözle incelemek yerine kendini merkeze alarak sosyal çarpıklıklara yol açan toplumsal ilişkileri gözden kaçırıyor.İktidar tarafından toplumu uyuşturmak için tasarlanan düzende ise herşey bireye özgü, sıcak, huzurlu, konforlu ve güvenli olarak tasvir edilir ve özgürlükten daha önemlidir.
Kendimizin daha iyi versiyonu olmayı hedefl ediğimiz iç huzur tutkumuz, bizleri toplumdaki acı verici tartışmalardan uzaklaştırıyor. İlerleme kaydetmek ve gelişmek için gereken cesaretten alıkoyuyor. Ben için önemli olan konfor ve rahatlık biz için önemli olan reformu uyuşturulmanın etkisiyle geciktiriyor.
Araştırmalara göre kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini en şiddetli kamusal alana temas ettiğinde hissediyor. “Toplumsal Ruh Hali” başlıklı KONDA araştırma şirketi tarafından dönemsel olarak düzenlenen raporlarının bulgularına göre; depresyon endeksi kadınlarda erkeklere oranla fazla seyrediyor. Toplumsal psikolojide özellikle giderek yer eden “bunalımdaydım” ifadesi en çok kadınlar tarafından sarf ediliyor.
Kolektif kadın hareketi olarak tohumları atılan Türkiye’nin en eski kadın dayanışma platformlarından Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ve bünyesinde faaliyet gösteren Mina’nın Çocukları projesi; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sebep olduğu güncel meseleleri tartışmaya açmak ve acının dönüştürücü gücünden uzaklaşmaksızın iyileşmek için aylar boyunca bir kapı açmaya hazırlandı… İyileşmenin gerçekleşebilmesinin yolunun sosyal normların değişmesinden geçtiği bilinciyle; kapitalist söylemlerin kadın bedeni üzerindeki etkisine, fl ört şiddetine , dışlanmışlık hissiyatına ,toplumsal hafızada kadınların konumlanma biçimine, dijital obeziteye, dolaylı iletişime, fi ziksel ve psikolojik güven gibi kadının güncelde yaşadığı problematiklerle ilgili farkındalık yaratmak için 19 sanatçı kadın ile güç birliği yapıldı.
Sergileme mekanı iyileştirme çalışmaları devam eden çok bölümlü bir yapıya sahip. Girişte yankılanan baskıya ve adaletsizliğe hayır diyerek kendini sokağa atan kadınların kapı çarpma sesi, geleneklere karşı savaş açan ve gelinliğiyle kaçan bir başka kadının spaghetti western müziği eşliğindeki kararlılığıyla devam ediyor.
Erke dayalı sistemde zayıfl ık, dokunuş ve çıplaklık sevgi ile aşkın safl ığına vurgu yaparak iki farklı coğrafyayı birleştiren fotoğrafl ar ile anlatılıyor. Karşısında hiçlikte kalmış iki çift gümüş travesti ayakkabısı kent mekanından çok uzaklara taşınmış durumda.
Gelecekten geçmişe bakış atan bir kadın ile hayali bir türün kemik referansları, fosil örnekleri ve soy ağacı bilgisini nadire kabinesine yerleştiren kadını bu sergide buluşturan şey “merak etmek”.
Bir kadını ürkütmeden ona dokunmanın yollarını gösteren bir video kolaj popüler mecraları ele geçirdiği bir dünyada, yüksek teknoloji ürünü hava yastıkları ise bir kadını taciz edilmekten de koruyabilir mi?
Kadın bedeninin muhtelif bölümleri üzerinden türetilen şehvetli isimdeki yemekler ve yuvarlak hatlı bereket ve bolluğa referans veren formdaki heykeller sosyal normalara karşı çıkabilir mi?
Meditatif müzik ve ergonomisi son derece rahatsız olarak tasarlanmış yapılar üzerine uzanmış bedenlerimiz hayatımızdaki geçici iyileşme yöntemlerine bağımlılığımız ve vücudumuzun kayıtsızlığını reddetmeye bizi davet ediyor. Yalnızlık ve yalıtılmışlığın giderek arttığı bir dünyada eski bir mutfak geleneği olan “turşu kurma” prensibine referans vererek kavanozlardaki balonların çürümeden saklanabilmesi için yaratılan koşullar palyatif toplumun acı korkusuna ve iyileşme saplantısına eleştirel bir bakış açısı sunar.
Uluslararası ölçekte üreten çok değerli sanatçıların yapıtlarının yanı sıra uluslararası müze, fi lantropi kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve girişimciler ile alanında öncü analiz ve araştırma şirketlerinin desteğiyle söyleşi, atölye ve deneyim buluşmalarını içeren katılımcı bir kamusal program hazırladı.
Dünya sanat tarihine baktığımızda kriz zamanlarında sanat mekanlarının araçsallaşmasına tanıklık ediyor ve kamuya hizmet etmek üzere dönüşüme uğradığını görüyoruz. Pandemi döneminde müzelerin aşı merkezlerine dönüşmesi, dünya savaşları esnasında yaralıların tedavi edildiği hastaneler işlevi görmesi bu duruma örnek teşkil ediyor.
Bu bağlamda İstanbul’un hafıza mekanları arasında yer alan, kitleler için bir kavşak noktasındaki Metro Han’ı farklı kültürel kimliklerin buluşmasından doğacak karşılaşmalarla, kolektif üretmenin, tartışarak yeni çözüm yolları bulmanın, çeşitliliğin ve çok sesliliğin her bir odasını dolduracağı başka bir deyişle toplumsal güvenin yeniden inşa edileceği bir mekâna dönüştürüyoruz.
İyileşmek…Acıdan uzaklaşmaktır, acı optimize edilmesi gereken bir durum olarak tanımlanır.Ülkemizin Güney Anadolu bölgesinde yaşanan depremler nedeniyle karşı karşıya olduğu katastrofi bu projeyle ilgili uzunca bir süre gri alanda kalmamıza neden oldu. Ancak dayanışmanın ve kolektif hareketin iyileşmek için kaçınılmaz hale geldiğinin bilinciyle aylardır farkında olmadan üzerinde çalıştığımız iyileşme kavramının bugün çok daha önemli olduğunun farkındayız. Çünkü Kolektif “İyileşme” projesi palyatif olmayan ve yalnızca unutmadığımız, yaşanan acıların üstünü kapatmadığımız ve acı verici tartışmalara sırtımızı dönmediğimiz durumlarda gerçekleşebilecek yeni bir “iyileşme” yaklaşımını öneriyor.
İyileşme sürecini tersine çevirerek acıdan uzaklaşmaktansa acının insan yaradılışının özünde olduğunu kabul ediyoruz ve herkesi iyileşmeye davet ediyoruz.
Küratör Ayça Okay
Sanatçılar: Hoda Tawakol, Alicia Framis, Mehtap Baydu, Saelia Aparicio, Silva Bingaz, Roslyn Orlando, Neriman Polat, Nancy Atakan, İnci Eviner, Nergiz Yeşil, Büşra Çeğil, Lara Ögel, Zeyno Pekünlü, Deniz Hartık, Leyla Emadi, Leyla Gediz, MADEYOULOOK, Tracey Emin, İstanbul Oyuncak Müzesi