SHIRIN ABEDINIRAD
Çağdaş sanat yapıtlarında sıkça karşımıza çıkan aynalar; yansıtıcı yüzeyler olmanın çok ötesinde metaforları kucaklayan, şiirsel anlatımlarda farkındalığı ve öz benliği tasvir eden sembollerdir. Üretim pratiğinde dünyanın pek çok yerindeki doğal mekanlara yerleştirdiği farklı geometrik ölçü ve biçimlerdeki aynaları ile Shirin Abedinirad; kimlik, gerçeklik algısı, tasavvuf ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konulara, Kolektif Yansıma’da yarattığı optik yanılsamalar aracılığı ile değinir.
Görünen basit formunun aksine üretim sürecinde mücadele etmesi hayli güç olan aynalar; saf yansımalar sağlamanın yanı sıra benliğimizi ve etrafımızı sıkı sıkıya saran her şeyi gösteren yansıtıcı yüzeylerdir ve ona bakan süjeye gerçekliği başka biçimlerde gösterir. Sanatçının etkilendiği Rene Magritte ve Salvador Dali’nin kompozisyonlarında sıkça yer alan ayna imgesi Abedinirad’ın eserlerinde aynı mantıkta farklı biçimde kurgulanarak karşımıza çıkarken hem düşünsel hem de mekânsal derinlikteki yanılsamalara aracılık etmektedir. Tıpkı “Pyramid” isimli fraktal geometrik formdaki gibi dikkatlice hesap yapılarak düşünülmüş her yerleştirme; kübist bir görüntü-sökümü yaratır. İzleyicinin aynalardaki görüntüsü ile buluşması psikanalizde “Ayna Evresi” olarak da bilinen, ünlü teorisyen Jacques Lacan tarafından ortaya atılan egonun oluşum anına atıfta bulunur. Lacan’a göre insanların öz benliğini keşfetmesi henüz sekiz aylık bir bebekken söz gelimi aynada kendi yansımasını gördükten sonra oluşan farkındalıkla mümkündür. Abedinirad’ın doğaya ait unsurlar ve izleyicilerin yansımaları ile oluşturmak istediği parçalara ayrılmış görüntü, egonun oluşumu ve egoyu terk ederek saf benliğe ulaşabilme potansiyelimizi sorgulatır.
Tarihi mekânın hassas dokusu üzerinde birbirine eklemlenerek güçlü taşıyıcı strüktürlere yapışan aynalar; sanatçının uzun yıllardır ilgilendiği tasavvuf felsefesinin önemli düşünürlerinden Rumi’nin şiirsel anlatımının somut formları olarak karşımıza çıkar. Rumi’ye göre gökyüzüne ulaşmanın yolu sadece kalpten geçmektedir. Öyledir de… Sergiye adını da veren izleyenlerin kolektif yansımalara tanıklık ederek saf benliklerine doğru yolculuğa çıkması ancak ve ancak kalpten olursa mümkün olabilir.
İran asıllı sanatçı, ataerkil toplumlarda kadınlara atfedilmiş kimlik ve dayatılmış sorumlulukların getirdiği toplumsal eşitsizliğin gerçekliğine mecazi anlamda da ayna tutar. Ait olduğu coğrafyanın mit ve geleneklerinden deneyimlediği, kolektif hafızasında kodlanan; kadının başını öne eğmesi gerektiği düşüncesine, tepedeki kilisenin zeminine yerleştirdiği daire şeklindeki “Evocation” isimli gökyüzündeki manzarayı yansıtan daire formundaki ayna ile karşı çıkar. Sanatçı gökyüzünü izleyicinin ayaklarının altına sererek Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü de kapsayan birlik, dayanışma ve üretkenlik mesajlarını verir.
Dünyadaki “Cennet”e giden 11 basamağın sırrının izinde…
Elinizde tuttuğunuz kâğıt parçası Kolektif “Yansıma” kapsamında izleyeceğiniz yapıtların deşifre olmasına neden olan kavramsal bir yol haritası olmanın çok ötesinde… Aynı zamanda bir gizemin çözümlenmesine de ışık tutuyor. Küratöryel süreç boyunca Kızlar Manastırı içerisinde karşılaşılan pek çok raslantısal durum zarif çan kulesinin basamaklarına yerleştirilen “Heaven On Earth” isimli yerleştirme ile farklı açılardan optik illüzyonlar, bambaşka manzaralara tanık olmamızı sağlarken, mistik mesajlar veriyor. Numeroloji’de manevi yönden güçlü, ruhsal uyanışı sembolize eden 11 sayısı bizleri Mina’nın Çocukları iyilik hareketinin köklerine aramızdan ayrılan On Bir üretken kadının anısına götürüyor. Gökyüzündeki bulutların ve ışığın içine karıştığı On Bir basamak tarihi Kızlar Manastırı’nda dünyadaki cennetin bir yansıması olarak yer alıyor. Elbette sadece kalpten inananlar gökyüzüne dokunabiliyor.
Küratör Ayça Okay